top of page


19. yüzyılın ikinci yarısında Pera, 16 diplomatik heyete ev sahipliÄŸi yapıyordu. Pera'daki iletiÅŸim dili Fransızcaydı. Aslında burada az sayıda Fransız (Ä°stanbul'da Frenk olarak adlandırılıyorlardı) bulunduÄŸu halde, Fransa'nın Pera'daki egemen kültürel ve siyasi konumu korundu ve yüzyılın sonuna kadar da iyice pekiÅŸti. Ubicini'ye göre 1849 yılında Pera'daki Fransız sakinlerin sayısı bin civarındaydı; o dönemde bölgenin toplam nüfusu 28 bin ila 30 bindi ve Fransızlar dışında baÅŸka milletlerden insanları da kapsıyordu. 6.000 Rum, 1.000 Maltalı ve lyonyalı, 1.600 Avusturyalı, 1.000 Rus vardı ve geri kalanlar da Ermeni, Ä°ngiliz, Sardinyalı, Prusyalı, Amerikalı ve Ä°ranlıydı.[14]

 

Pera bölgesinin sınırları baÅŸlangıçta kesin olarak belirlenmiÅŸti. Ä°nÅŸaat alanının sınırlı olmasından dolayı, ekonomik fırsatların çekiciliÄŸine kapılarak buraya gelen herkesi yerleÅŸtirmek kolay deÄŸildi. Bu durum bölgenin mimari planında belirleyici oldu; mevcut inÅŸaat alanından sonuna dek yararlanmak için yüksek binalar ve çok dar sokaklar tasarlandı. Tahmin edilebileceÄŸi gibi ev kiraları ve fiyatları da tırmandı. ÖrneÄŸin tek bir odanın kirası, Paris'teki en iyi otelin iki ya da üç odalı süitinden daha pahalıydı. Arsasıyla birlikte 80 bin kuruÅŸ deÄŸerindeki ortalama bir evin yıllık kirası 15 bin ila 16 bin kuruÅŸtu. Pera'da 80 cm2'lik bir arsanın bedeli 1.000 ila 1.200 kuruÅŸ iken kent merkezinin dışında, aynı büyüklükte bir arsanın bedeli yalnızca 15 ila 20 kuruÅŸtu. Pera'nın çevresinde, genellikle de Tophane, Fındıklı ve Cihangir'e inen eteklerde bina inÅŸa etmek üzere memurlara rüÅŸvet vererek izin alan pek çok Avrupalı bir gecede zengin olmuÅŸtu.[15]

 

Galata’nın YükseliÅŸi

19. yüzyılın ikinci yarısında Galata, çok önemli bir toplumsal ve ekonomik deÄŸiÅŸimden geçen ve ekonomik ve etnik bakımdan kendi bünyesine dahil olan Pera'nın yerini aldı. Pera'nın sahte Avrupai kültürel özellikleri de bu dönemde Galata'ya aktarıldı. [16]

 

Frenklerin Pera'da hâkim topluluk olarak gerilemeye baÅŸlamaları, kısmen Türklere ve diÄŸer etnik Osmanlı topluluklarına yönelik kısıtlayıcı tavırlarından kaynaklanıyordu; yoÄŸun bir karşılıklı ticari etkileÅŸime engel oluyorlardı. Bu dönemde Ä°ngilizler ticaretin yaygın olarak serbestleÅŸtirilmesini savunuyor ve Rumlara, Akdeniz ve OrtadoÄŸu'da ticari hegemonyalarını kurmakta kendilerine yardımcı olacak en uygun topluluk olarak bakıyorlardı.[17]

 

Osmanlı devletinin 1838 yılında Ä°ngiltere'yle yaptığı ilk ticaret antlaÅŸması, pek çok ticaret sınırlandırmasını ortadan kaldırmıştı. Bunun ardından Ä°ngiltere’de üretilen mallar Osmanlı ülkesine adeta yaÄŸdı. Zanaatkârlar ve küçük dükkân sahiplerinden oluÅŸan Müslüman Osmanlı orta sınıfı birkaç yıl içerisinde ortadan kalktı. Esas iÅŸlevleri, makineyle üretildiÄŸi için daha ucuza çıkan Avrupa mallarını dağıtmak ve bu süreç içinde Avrupa'nın himayesi altında Avrupalıların temsilciliÄŸini yapmak olan yeni bir Rum ve Ermeni orta sınıfı iktidara yükseldi. [18]

 

1856 Fermanı (Islahat Fermanı), Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında güya eÅŸitlik saÄŸlamıştı. Oysa aslında Hıristiyanların ekonomik güç kazanmasına yaradı. 29 Nisan 1861 tarihinde Babıâli ve Ä°ngiltere arasında Kanlıca'da imzalanan ticari antlaÅŸma, Ä°ngilizlere geniÅŸ bir ticaret özgürlüÄŸü ve Osmanlı topraklarında daha fazla ayrıcalık saÄŸladı. BaÅŸlıca ithalat limanı olarak Ä°stanbul, bu geliÅŸimin yarattığı toplumsal ve siyasal dönüÅŸümün merkezi haline geldi.[19]
 

19. Yüzyılda İstanbul:

Osmanlı’nın BaÅŸkentinde Sosyal DeÄŸiÅŸim 


Dini topluluklar, bütün farkların silinmiÅŸ göründüÄŸü çarşı dışında, gündelik yaÅŸantılarında birbirlerine hiç karışmadan geleneksel mahallelerinde yaşıyorlardı. Bazı özel haklardan yararlanan Rumlar daha çok Fener, Samatya, Cibali ve BoÄŸaz kıyısındaki köylerin bir kısmına yerleÅŸmiÅŸlerdi. Ermeniler daha çok Kumkapı ve Samatya'da oturuyorlardı. Yahudiler Balat, Hasköy, KasımpaÅŸa ve baÅŸka bazı yerlerde yaşıyorlardı. Pera ya da BeyoÄŸlu, Avrupalı büyükelçilerin yerleÅŸim yeriydi, ancak ileride kazanacağı öneme dair bir ipucu vermiyordu.[3]

 

19. yüzyılın ikinci yarısında Ä°stanbul yaÅŸamının, Galata'da ve özellikle Pera’da (BeyoÄŸlu) kurulan merkezler aracılığıyla Avrupa'nın etkisi altına girdiÄŸi görülmektedir. Eski kentin tam karşısında ve Haliç'in kuzey kıyısında yer alan, Avrupalıların yerleÅŸmiÅŸ olduÄŸu modern Pera (BeyoÄŸlu) ve Galata bölgeleri büyüyerek Avrupa kentlerinin bir nevi sömürgeleÅŸmiÅŸ kopyası halini alırken, eski kent duraklamaya baÅŸladı ve hatta düÅŸüÅŸe geçti. Bu dönemde Pera toplumsal açıdan giderek önem kazanan bir merkez haline gelerek Avrupa'nın, tüm etkinlik alanlarında geleneksel Osmanlı kültürüne üstün gelmesini simgeler oldu. [4]

 

Tüm Osmanlı ülkesi gibi kent de yeni bir göçmen akınına uÄŸradı; ayrıca, Avrupa'daki liberal siyasal düÅŸüncelerin ve kapitalizmin büyümekte olan etkisi altına girdi. Bu dış faktörlerin tesiriyle yaÅŸanan deÄŸiÅŸim sırasında Avrupa'daki mimari üsluplarla kentsel örgütlenme ve idare modelleri de benimsenmeye baÅŸladı. [5]

 

Ä°stanbul'un fiziksel ve ekonomik dönüÅŸümü çok önemli bir kültürel deÄŸiÅŸimi de beraberinde getirdi. Hem Osmanlı kaynakları hem de yabancı gözlemciler, 1844-1880 yılları arasındaki kent nüfusunun % 50'den fazlasının gayrimüslim olduÄŸu konusunda uzlaÅŸmaktadır. Bununla birlikte, 1885 yılına gelindiÄŸinde Müslüman nüfusun oranı % 54'ün üstüne çıktı ve 1900'de, gayrimüslimlerin toplam sayısının da artmasına karşın bu oran neredeyse % 70'e ulaÅŸtı. Bu nedenle, yüzyılın sonunda sömürgeleÅŸme süreci tersine dönmüÅŸ ve Ä°stanbul, 15. yüzyıldan 19. yüzyılın başına dek olduÄŸu gibi bir kez daha Türk ve Müslüman özelliklerine bürünmüÅŸtü. [6]

 

Kafkaslar ve Balkanlar'dan gelen göçmenlerle birlikte sermayenin ve becerilerin akışı, kenti, bir kültür ve giriÅŸim merkezi haline getirmiÅŸti. Ä°stanbul 19. yüzyılda, Osmanlı devletinin siyasal baÅŸkenti olmasının yanı sıra bir iletiÅŸim merkezi (çünkü basın burada yoÄŸunlaÅŸmıştı), sürgündeki seçkinlerin buluÅŸma yeri ve hızla deÄŸiÅŸen bir toplumun ekonomisinin can damarı olarak da yeni bir rol oynamaya baÅŸladı. [7]

Ä°stanbul’un Nüfusu

Ä°lk sayımların çoÄŸu baÅŸkentten “Dersaadet  ve Bilad-i Selase” olarak söz eder. Bu terim, ana kenti (sur içi) ve üç “ilçeyi” – Eyüp, Galata ve Üsküdar’ı” kapsıyordu. 1882 yılından sonra kentin en gözde bölgeleri haline gelen Osmanbey, ÅžiÅŸli, Bomanti, Maçka gibi yeni bölgeler ve Pera’nın kuzey ve kuzeybatısındaki diÄŸer yerler de sayıma dahil edildi. [8]

​

Pera’nın YükseliÅŸi

Pera (Bugünkü Taksim), Fransız sefirinin 16. yüzyılda burada ikamet etmeye baÅŸlamasıyla birlikte belirgin bir Avrupai özellik kazanmıştı. Ancak baÅŸlangıçta, yöreye önemli bir etkisi olmadı bunun. Pera'nın siyasal, ekonomik ve kültürel açıdan ünlenmesi, Avrupa'nın Osmanlı devleti üzerindeki etkisinin artmasının doÄŸrudan bir sonucuydu. Pera Osmanlıların Avrupalılar tarafından yaratılan ikinci baÅŸkenti oldu ve imparatorluÄŸun yazgısında yaÅŸamsal bir etki kazandı.[10]
 


19. yüzyılın ikinci yarısında Ä°stanbul'un modern Avrupai bölgesi Pera'nın yükseliÅŸine tanık olundu. Aslında Pera (Galata'yla birlikte) neredeyse her bakımdan bağımsız bir kent halini almıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısında Pera'nın nüfusu büyük ölçüde gayrimüslimlerden -çoÄŸunlukla Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Fransızlar, Avusturyalılar ve baÅŸka milletlere mensup kiÅŸilerden- oluÅŸuyordu. Büyük ticaret kurumlarının ve bankaların merkez ÅŸubeleri buradaydı. Modern dükkânlar, tiyatrolar ve Avrupa tarzında eÄŸlence yerleri, modern okulların ve askeri kurumların bazıları da Pera'da ya da civarında yer alıyordu. Pera, yalnızca Ä°stanbul için deÄŸil, bütün imparatorluk için modernliÄŸin simgesi haline gelmiÅŸti.[12]
 

19. yüzyıl Ä°stanbul’u

18. yüzyılın sonuna doÄŸru ve 19. yüzyılın başında, Ä°stanbul'da geleneksel yaÅŸamın köklü bir deÄŸiÅŸime gebe olduÄŸunu belirten gözle görülür hiçbir iÅŸaret yoktu. Gerçekte, 18. yüzyıldaki ve 19. yüzyılın başındaki Ä°stanbul yaÅŸamının portresi, ufak tefek birkaç fark dışında 16. ve 17. yüzyıllardaki yaÅŸamın portresiyle aynıydı. Kent hâlâ üç ana bölümden oluÅŸmaktaydı; en önemli bölümü Marmara Denizi kıyılarıyla Altın Boynuz, yani Haliç'teki savunma surları arasında yoÄŸunlaÅŸmıştı. Haliç'in diÄŸer tarafındaki eski Ceneviz Mahallesi Galata ile Asya yakasındaki Üsküdar da kentin diÄŸer iki önemli bölgesiydi. BoÄŸaz'ın her iki yakasındaki çok sayıda küçük köy de kentin birer parçasıydı. [1]
 

Galata, Ä°stanbul'un hızla geliÅŸen, modern iÅŸ bölgesiydi. Burada çalışan Rum ve bir dereceye kadar da Ermeni ve Yahudi tüccarlar, büyük bir ekonomik güç kazanmışlardı. Ä°ngilizlerin Osmanlı devletinde ve Ä°stanbul'da saÄŸlam bir ekonomik üs kurma giriÅŸimlerinden istifade eden Rum tüccarlar, iÅŸ alanında ön saflarda bulunan Frenklerin yerini aldılar. Bu arada kültür ve dil bakımından kendilerini Fransızlarla bir tutmaya devam ettiler. [21]

​

Frenkleri iktidarlarından eden Galata tacirleri daha sonra Fransız kültürünün en büyük destekçisi oldular. Neredeyse hepsi Türkçe ve Rumca bildikleri halde iÅŸ dili olarak önceleri Ä°talyanca konuÅŸuyorlardı. ZenginleÅŸip güç kazanmaya baÅŸlamalarıyla birlikte Fransızca uÄŸruna Ä°talyancadan vazgeçtiler. Evlerini Pera'da kurdular. Gün içinde Galata'daki ofislerinde çalışıyor, akÅŸamları iki bölgeyi birbirine baÄŸlayan dik yokuÅŸtan geçerek evlerine dönüyorlardı. Gerçekten de 1850 yılından sonra Galatalı tacirler, Pera'da çok pahalı evler satın almaya baÅŸladılar ve sık sık diplomatik heyetlerin konuÄŸu oldular. Kızları ve oÄŸulları, Avrupalıların düzenlediÄŸi toplumsal etkinliklere katıldı ve Avrupa sanatına ve edebiyatına dair bilgilerini sergileyip Fransızca konuÅŸmaya çaba gösterdiler. Fransızca bilmek, ne kadar yetersiz olursa olsun, modernliÄŸin ve ayrıcalığın göstergesi oldu… [22]

 

Pera'daki Avrupalılar normal olarak haftada birkaç kez tiyatroya, akÅŸam yemeÄŸine ve zaman zaman da yalnızca üst sınıf üyelerinin davet edildiÄŸi balolara giderek eÄŸleniyorlardı. Pera, pek çok deniz hattı sayesinde Batıyla baÄŸlantısı kesintisiz sürdüÄŸü için Avrupa'dan istediÄŸi her ÅŸeyi alabildi. Aslında Pera, Avrupa egemenliÄŸinin Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'ndaki bir üssüydü. “Bu kent (Pera), Ä°stanbul'a baÄŸlı olmakla birlikte Pekin ya da Kalküta'dan ne kadar ayrıysa Ä°stanbul'dan da o kadar farklı" diye yazılıyordu.[23]

 

Gayrimüslimlerin LaikleÅŸmesi

Ekonomik etkileÅŸimin artması ve etnik ve dini topluluklar arasındaki iletiÅŸimin yaygınlaÅŸmasıyla Ä°stanbul'daki gayrimüslim cemaatler de büyüdü. Pera ve Galata'da özellikle Avrupalılarla birlikte çalışanlar kendilerini din büyükleriyle yükselmekte olarak tüccar, zanaatkar ve meslek gruplarının önde gelenleri arasındaki çekiÅŸmenin ortasında buldular. Ä°ÅŸ çevreleri laik bir yaklaşım geliÅŸtirmiÅŸ ve din adamlarının, Batı karşıtı tavırlarından farklı olarak Avrupa iktisat felsefesini, milliyet ve din kavramlarını benimsemiÅŸlerdi. Eski millet düzeninde, tutucu din adamları görünürde üstünlüklerini koruyordu ve iÅŸadamlarıyla profesyonellerin güç kazanması önleniyordu. [24]Sonunda, 1860'lı yıllarda üç eski millet (Ortodoks, Ermeni ve Yahudi cemaatleri), cemaatlerinin meselelerini idare etme yetkisini laik unsura yani tüccarlara ve entelektüellere vermek üzere yeniden örgütlendi. Millet reformu, dini cemaatlerin eninde sonunda daha büyük milli topluluklarla karışmasını saÄŸlayarak Babıâli'ye baÄŸlılıklarının büyük ölçüde zayıflamasına ve Avrupa'nın etkisine iyice açık hale gelmelerine neden oldu. [25]

 

Pera ve çevresinde pek çok yeni kilise, mezarlık ve okul yapılması gayrimüslim cemaatlerin büyümesinin güçlü bir kanıtıdır… Gayrimüslim ticaret toplulukları, Avrupa iÅŸletmeleriyle yakın iliÅŸkileri sayesinde ekonomik açıdan rahata kavuÅŸmuÅŸ olmanın bedelini ödemek zorunda kaldılar: Pera ve Galata'da yaÅŸayan Rumlar ve Ermeniler, Fransız ve Ä°ngiliz misyonerlerin vazettiÄŸi KatolikliÄŸe ve Protestanlığa geçmeye eÄŸilimliydiler. [26]

 

Toplum Piramidi

Pera'daki "modern" yaÅŸamın, özgün bir ulusal ya da toplumsal kökü yoktu. Birkaç istisna dışında tüccar topluluklar, ekonomik ve toplumsal konumlarını Fransızlara, Ä°ngilizlere, Almanlara ve hizmet ettikleri diÄŸer Avrupalı güçlere borçluydular... Toplumsal piramit, Avrupa'ya olan bağımlılığı yansıtıyordu. En tepede... diplomatik heyetler ve onların geniÅŸ personeli bulunuyordu. Ä°kinci sıradaki sosyal grup, yeni ekonominin seçkinlerinden,  yeni ticari atılımlarda bulunarak ve Avrupalı diplomat patronlarının ana dilini benimseyerek sürekli daha yüksek bir toplumsal konuma çıkmaya çalışan bankacılar, tüccarlar, dükkân sahipleri ve bunların aileleriyle yakınlarından oluÅŸuyordu. Doktorlar, muhasebeciler, dil öÄŸretmenleri ve diÄŸer meslek grupları Pera'nın üçüncü toplumsal tabakasını; alt kademelerdeki görevliler, hizmetçiler ve vasıfsız iÅŸçiler ise dördüncü toplumsal tabakayı oluÅŸturuyordu; bir de Avrupalılarla iÅŸ iliÅŸkilerine giren ve Pera'daki "modern" yaÅŸamdan yana tavır almaya baÅŸlamış Müslüman Türklerden oluÅŸan bir topluluk vardı.[27]
 

​

Pera ve Galata ile bu bölgenin kuzeyinde kurulmuÅŸ olan yerleÅŸim yerlerinde, eski kentteki yaÅŸamın neredeyse bütün alışkanlık ve geleneklerinden farklı, kente özgü yeni bir yaÅŸam tarzının geliÅŸtiÄŸi aÅŸikârdır. Modern kent yaÅŸamı anlayışı, her ÅŸeyden önce gelir artışından kaynaklanan maddi refahla ilgiliydi. Bu nedenle Pera ve komÅŸu bölgeleri, yalnızca modernliÄŸi deÄŸil, aynı zamanda zenginliÄŸi ve yüksek toplumsal konumu da simgeler olmuÅŸtu. Avrupa hayatı, çoÄŸu hâlâ eski kentte yaÅŸayan yeni Müslüman kuÅŸağın en büyük hayali haline gelmiÅŸti. BaÅŸarının onlar için anlamı, bir ev satın alabilmek ve Ä°stanbul’un modern bölümünde egemen olan hayat tarzını benimsemekti.[36]

 

Ä°stanbul’da Basın Yayın

Ä°stanbul'un çehresindeki bu hızlı deÄŸiÅŸimin betimlemesi iletiÅŸim ve ulaşımın yaygınlaÅŸmasından söz edilmediÄŸi takdirde eksik kalır. Bir çeÅŸit bülten olan ilk Türk gazetesi Takvim-i Vekayi hükümet tarafından 1831 yılında yayımlanmıştı. Bu gazetenin her cumartesi çıkan Fransızca bir baskısı da yapılıyordu. Gazetenin okuyuculara cazip gelen ve basma saygınlık kazandıran sıra dışı bir özelliÄŸi vardı: BaÅŸmakaleyi çoÄŸu zaman sultan yazıyordu. Walsh, bu yayının ne denli etkili olduÄŸunu çok güzel anlatmaktadır:[37]

 

"Ä°mparatorluktaki haber yayını böylelikle kısa sürede her kesimden insanın ilgisini çekti. Gazete kahvehanelere girdi. Önceden kahve ve tütünden yarı sersemleÅŸmiÅŸ bir halde uyukladığını gördüÄŸüm Türk insanını artık elinde bir gazete, hevesle haberleri sökmeye çalışırken görüyorum. Kıraathaneler haberlerin en alışılmış biçimde iletildiÄŸi yerler. Haber dinlemek isteyenler burada kendilerine yer açarak toplanıyorlar... (gazete okuyan kiÅŸiye) gösterilen dikkat, bir hikâyeciye gösterdiklerini gördüÄŸüm dikkatten çok daha farklı. Ne bir gülme ne bir ciddiyetsizlik var. Hepsinin büyük bir dikkatle dinlediÄŸi görülüyor... Ä°mparatorluÄŸun reayası böyle bir yayının anlamını sezmekte gecikmedi ve benzerlerinin yayınlanmasına izin verilmesinden dolayı memnuniyet duydu."[38]

 

Takvim-i Vekayi'yı kısa bir süre sonra, ortak tirajları 32 bin olan Ceride-i Havadis ve Tercüman-ı Hakikat izledi. Aynı zamanda dokuz haftalık dergi vardı ve hepsinin toplam tirajı 10 bindi. Ä°ngiliz ve Fransız günlük basınının (Moniteur Oriental, Levant Herald, Eastem Express, La Turquie) ve aralarında üç ticari yorum dergisinin de bulunduÄŸu haftalıkların toplam tirajı yaklaşık 25 bin (günlükler için 20 bin)di. Ayrıca dokuz yayını olan Rumca basının toplam tirajı 17 bin ila 18 bindi. Ermenice beÅŸ günlük gazetenin ve sekiz haftalık derginin tirajı yaklaşık 10 bindi. Ayrıca Almanca, Ä°talyanca ve Sırpça birer gazete vardı. Yahudilerin biri Ä°spanyolca (Sefaradların kullandığı Ladino dilinde) ve diÄŸeri Ä°branice olmak üzere iki günlük gazetesi vardı. Böylelikle 19. yüzyılın sonunda Ä°stanbullu vatandaÅŸlar, belki de 300 bini bulan kent nüfusunun büyük bir bölümü, kentte konuÅŸulan dillerden birinde bir çeÅŸit günlük ya da haftalık bir yayını takip edebiliyordu. Ancak nakliyat sorunları gazetelerin vilayetlere gönderilmesinde hâlâ bir engel oluÅŸturuyordu.[39]

 

Ulaşım Ä°mkânlarının Artması

Son olarak, ulaşımın geliÅŸmesi Ä°stanbul'la Avrupa ve nihayet baÅŸkentle iç kesimler arasındaki iletiÅŸimi yoÄŸunlaÅŸtırdı. Buharlı gemi sayesinde, Ä°stanbul'dan Marsilya'ya ulaşım süresi altı haftadan altı güne kadar indi. 19. yüzyılın ikinci yarısında Ä°stanbul'u dünyanın her yerine baÄŸlayan 20 kadar denizyolu hattı vardı. Birkaç yıl sonra Fransız denetimindeki denizcilik kurumu Åžirket-i Hayriyye'ye yolcu taşıma imtiyazı tanındı. Bu ÅŸirket, BoÄŸaz'da ve Haliç'te vapur hatları ağı kurdu. Demiryolları sayesinde baÅŸkentle iletiÅŸim daha da yaygınlaÅŸtı. Avrupa'dan gelen hat, Ä°stanbul'da yeni inÅŸa edilmiÅŸ bir terminal olan Sirkeci’de sona ererken Asya yakasındaki muazzam HaydarpaÅŸa binasından itibaren de uzun bir Asya hattı baÅŸlıyordu. Modern posta hizmeti 1840 yılında kuruldu ve eski kentte muazzam bir postane binası inÅŸa edildi. [40]

 

Ulusal kültür ve yerel ihtiyaçlar pek dikkate alınmadan, Avrupa'dan olduÄŸu gibi kopya edilen modern eÄŸitim sisteminin de dahil olduÄŸu bütün bu geliÅŸmeler, Batının saygınlığını pekiÅŸtirmeye yaramıştı. Ä°stanbul süzgecinden geçen sözde Avrupa kültürü -Pera'daki temsilcileri tarafından sulandırılmış, bayağılaÅŸtırılmış ve bozulmuÅŸ haliyle- kısa sürede Osmanlı devletinin diÄŸer bölgelerine de yayılmaya baÅŸladı.[41]

 

Türkler Avrupa'yla temasın ilk döneminde (yani yaklaşık 1850 yılına kadar), Ä°stanbul'da kendilerine özgü çarpıcı bir uygarlık kurduklarının ve kenti Avrupa'daki benzerlerinden üstün olmasa da eÅŸdeÄŸer sanat yapıtlarıyla ve kamu hizmetleriyle donatmış olduklarının tam anlamıyla farkında görünüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci yarısındaysa ulusal kültüre duyulan ilginin yerini Avrupa kültürünü benimseme çabaları aldı.[42]

 

Gelenekselcilik ve modernlik arasındaki çeliÅŸki, iki dönemin ideal insanını temsil eden iki tipin betiminde açıkça ifade bulur. Yüzyılın ilk yarısında Ä°stanbullu bir beyefendinin oldukça varlıklı ve iyi bir aile çocuÄŸu olması, Arapça ve Farsça bilmesi, Hafız'ı, Ömer Hayyam'ı, Nedim'i ve diÄŸer ÅŸairleri ezbere okuyabilmesi, ÅŸiir yazması, hitabetinde kuvvetli, tavırlarında nazik ve zarif olması beklenirdi. Yüzyılın ikinci yarısındaki ideal kentli ise, modern meslek okullarından birinin diplomasına sahip olan, Fransızca bilen, bürokratik hiyerarÅŸide saygın bir konumu bulunan, çekingenliÄŸin ve romantizmin bileÅŸimi olan tavırlarını abartılı bir nezaketle sergileyen biriydi. Bu yeni Ä°stanbullu Efendi (bu terim eÄŸitimli, üst sınıftan erkekleri tanımlamakta kullanılıyordu) siyasal konulara duyarlıydı, ülkesinin ve kültürünün deÄŸerini kanıtlamak üzere uzun tartışmalara girmeye yatkındı. Yine de bu "modern" kiÅŸinin kendi kültürüyle bağı, aksini iddia etse de hızla zayıflamaktaydı. BeÄŸeniyle Avrupa'yı izliyor, Avrupai davranış biçimlerini taklit ediyor ve ilerlemecilik adına Fransız tarzında giyinmeye baÅŸlıyordu. Kültürel yabancılaÅŸma baÅŸlamıştı. Batı kültürü, tiyatrosu, edebiyatı ve sanatları, modernlik timsali olan kiÅŸiyi büyülüyor, fakat kendi kentinin eski hazinesi onu etkilemiyordu… Avrupa’da imal edilmiÅŸ önemsiz bir nesne bile ona paha biçilmez, bir hazine gibi görünüyor ve bir Avrupa kentinde bulunmak hayallerini süslüyordu. [43]

​

 

Dipnotlar

[1] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[3] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[4] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[5] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[6] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[7] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[8] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[9] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[10] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[12] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[14] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[15] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[16] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[17] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[18] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[19] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[21] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[22] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[23] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[24] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[25] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[26] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[27] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[29] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[30] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[31] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[32] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[34] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[36] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[37] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[38] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[39] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[40] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[41] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[42] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

[43] Osmanlı Nüfusu, Kemal Karpat

 

Ekonomi

Kent aslında mal deÄŸiÅŸ tokuÅŸunun yapıldığı bir yarı sömürge alan haline gelmiÅŸti. Kentin en önemli üreticileri kiremit, çimentolu tuÄŸla, fes, deri eÅŸya, sigara kutusu, çanak çömlek, bavul, tespih, giysi, hurda demirden çivi ve benzeri ÅŸeylerin üreticileriydi. Bu iÅŸletmelerin çoÄŸu Ä°ngilizlere, Fransızlara ya da Ä°sviçrelilere aitti; yalnızca birkaçı Osmanlı devletinin ya da Ä°stanbul yerlilerinin mülkiyetindeydi.[29]

 

Yabancı firmalar, kentte kalmaktaki ısrarlarının da gösterdiÄŸi gibi, piyasa ne kadar küçük olursa olsun kâr elde etmeyi hâlâ baÅŸarıyorlardı. ÖrneÄŸin, kentteki toplam dikiÅŸ makinesi sayısı yüzyılın sonunda yalnızca 10 bin olduÄŸu halde Singer (Amerikalı), Gretzner, Clemens, Meuller, Kochler, Pfaff, Knoch (hepsi Alman) ve Orosdi Bach (Fransız) gibi baÅŸlıca dikiÅŸ makinesi imalatçılarının hepsinin Ä°stanbul'da temsilcileri bulunuyordu. Ä°thal edilen baÅŸka tip malların daha büyük bir piyasası vardı, Ä°stanbul'da en azından üç şık maÄŸaza, modern görüÅŸlü ve varlıklı müÅŸterilerine yalnızca ÅŸapka satıyordu. Avrupa mallarının bir kısmı iç kesimlerdeki kentlere de dağıtılıyordu. Fesch ÅŸöyle yazıyordu: [30]

 

"Ä°yi giyinmek, kadın olsun erkek olsun her iki cinsin de büyük arzusudur; bunun dışındaki her ÅŸey ikinci planda kalır. Ä°stanbullular, güzel giysilere sahip olmak için her türlü özveride bulunacaklardır. Pera'da çok sayıda Fransız modaevi bulunmaktadır; bunlar zengin müÅŸterilerine seçim yapmalarında ve yeni modaları deÄŸerlendirmelerinde yol gösterirler. Onlar olmasa, çoÄŸu zaman taklit edilmiÅŸ ve bozulmuÅŸ olan ürünlerimizi (Fransız malları)... baÅŸkentte gerçek biçimiyle görmek pek kolay olmaz... Çok zarif olan Levantenlerin ayakkabıları da güzel olmalıdır. Fransa'da aynı sınıftan erkeklerin seve seve giydiÄŸi o kaba ayakkabıları giymek zorunda kalsalar utançtan yüzleri kızarır…"[31]

 

19. yüzyılın ikinci yarısında Ä°stanbul yaÅŸamında ortaya çıkan kırılma, Pera'daki dükkânlarla kentin eski bölümlerindekiler arasındaki zıtlıkta da açıkça görülmektedir. Eski kentin ticaret yaÅŸamının merkezi hâlâ çarşıydı ve geçmiÅŸ yıllarda olduÄŸu gibi iÅŸler yine aynı ruhla yürütülüyordu. Dükkânların ne vitrini ne de müÅŸteri çekmek için tasarlanmış bir özelliÄŸi vardı. Mallar çekici bir biçimde sergilenmiyor ve tüccarlar, özellikle de Müslümanlar mallarını pazarlamak için hiç çaba göstermiyorlardı. Çarşılar Ä°stanbul'un yoksullarına düÅŸük fiyattan ucuz mal satmakta uzmanlaÅŸmıştı; geleneksel giysiler ve bugün hâlâ büyük bir Müslüman kesim tarafından kullanılmakta olan ev mefruÅŸatı imal etmeye devam ediyorlardı. Çarşı tüccarları arasında Türkler, Ermeniler, Yahudiler ve az sayıda Rum vardı. [32]
 


Yeterli gelire ve uygun psikolojik ve kültürel yapıya sahip Müslümanlar da Pera'daki dükkânların müÅŸterisiydi. Bunların kayda deÄŸer bir bölümü yeni egemen bürokrat sınıfın üyesiydi. Modern okullardan mezun olan herkes eninde sonunda bir devlet görevi edindiÄŸi için bu sınıfa dahil olanların sayısı sürekli olarak artmaktaydı. Üst düzey bürokratların çoÄŸu, genellikle Pera’nın kuzeyindeki yeni bölgelerden birinde ya da BoÄŸaz'ın kıyı yerleÅŸimlerinde olmak üzere kent dışında yaşıyordu. Büyük bir bölümü, giysilerini ve diÄŸer lüks ihtiyaçlarını Pera ve Galata'daki dükkânlardan saÄŸlıyordu. Bu üst düzey bürokratlar, gelirlerini toplanan vergilerden ve çoÄŸu zaman imtiyaz dağıtmak gibi kazançlı ama yasadışı bir uygulama sayesinde ellerine geçen ek vergi gelirlerinden saÄŸlıyorlardı. Osmanlı bürokratları 1856 yılından sonra gayrimüslim tüccarlar ve Pera entelektüellerinin yanı sıra Avrupalılarla da sık sık bir arada görülebiliyorlardı. Pera ve çevresindeki bölgeler, gözü yükseklerde ve modernlik yanlısı olan Müslümanların zamanla gözde alışveriÅŸ ve eÄŸlence merkezleri ve en sonunda da oturdukları yerler haline geldi.[34]
 

Osmanlılar

bottom of page